04 September, 2006

Finduk

Fındık zamanına bir tarifle katılacak kadar usta bir ahçı değilim henüz. Bu henüz sözcüğünden en azından niyetli olduğumu anlamışsınızdır. Şimdilik haddimi bilerek, size en kolay ve benim şu anki yeteneklerime yakışan bir öneriyle gelmek istedim. Fındığı avuç avuç alıp, ayıklayıp, kabuğu çok sert değilse, yaramazlık yaparak dişinizle kırarak yemek gibisi var mı?

Yaz aylarını yemyeşil bir köyde, güneş altında, gönlünce koşup oynayan kara tenli bir çocuk olarak geçirdiğim için şanslıydım ben. Fındık bahçelerinde, fındığın o yeşil kokusunu alarak, inatçı fındıkları kendime çekip koparırken dalları sallayarak az oynamadım. Ama bu fındık işinin bir de sevimsiz yanı vardı. O da biz çocukların kulak böceği adını verdiği, kahverengi-siyah, uzun ince acayip böceklerdi. Fındığın dış yeşil kabuğunun içine yuva yapar, benim de ödümü patlatırlardı. Bu böceklerle ilgili hikayeler dolaşırdı ortalıkta. Hızlıca kulağına girer, seni sağır edermiş. Halâ korkarım onları düşününce.

Eee, tabi girişimci bir çocuk olarak yeteneklerin gelir getirebildiğini o zamanlar fark edebildim neyse ki. Oyun arkadaşlarım, çoğu benden küçük, çeşitli yaş ve boylardaki kuzenlerimdi. Bu kuzenlerimin ortak tutkusu da, benim uyduruk masallarımı dinlemekti. Amcamların güzel bir düzlüğün ortasındaki evlerinin bahçesinde, kocaman bir dut ağacının gölgesinde, asma yapraklarıyla sarılı bir kameriyeleri vardı. Bu kameriyenin içinde de ipten yapılmış, oturma yeri minderli, basit bir salıncak. İşte ben o salıncağa oturur, bir yandan sallanırken bir yandan da kuzenciklerin “abla, nooolur masal” diye inlemesinin zevkini çıkarırdım. Makul bir yalvarma seansından sonra da tamamını kendim uydurduğum için asla bir daha hatırlamadığım, bu nedenle de “yine anlat” dendiğinde hep farklı başlara ve sonlara sahip olan bir dolu masal anlatırdım.

Çocuklar masal keşi olduktan ve bana da artık masal anlatmaktan gına geldikten sonra, kulak böceği hikayelerini de gözönünde tutarak, masalları karneye bağlamayı akıl ettim. Karne, fındık, süt mısır ve benim pek bayıldığım kara üzümden oluşuyordu. Mesela bir masal, bir kucak fındık, üç mısır ve iki salkım kara üzüm gibi. Merak etmeyin arkadaşlar, sağlam mideli bir çocuktum ben. Masal fiyatını açıkladıktan sonra, istediklerimi toparlamak için öf pöf nidaları arasında dört bir yana dağılan kuzenciklerimi seyretmekse başka bir zevkti. Velhasıl, böyle pek bir keyifli ve verimli yazlar geçirdiğimi söyleyebilirim.

Hepsi koca adam olan kuzenlerim hala masal karnelerini ve işin şaşırtıcı yanı, anlattığım bir sürü tuhaf masalı hatırlıyorlar. Şimdi gülerek bahsediyoruz o günlerden. Ya işte sevgili fındık severler, nerden nereye...

Ha bu arada, vallahi bu tarifim için telif hakkı filan istemiyorum. Alın taze fındıkları avucunuza, kırın bir güzel dişiniz sağlamsa, kıtır kıtır yiyin.

Yazan: Celerone

OK

No comments: